18 Aralık 2011 Pazar

Sabah'ın puslu vakti İstanbul



Mihrimahta sabah namazı..

Yurttan iki arkadaşla toplandık sabah namazını Mihrimahta kıldık. Aslında ilk başta korktuk güneş doğmadığı için hava karanlıktı ama dışarıya çıkınca karanlığa aldırmayan akan bir hayat vardı. Herkes işine, okuluna gitmek için telaş içerisindeydi, otobüsler, dolmuşlar vızır vızır işliyordu. 

O günkü manevi havamdan mı yoksa havanın maneviyat dolu oluşundan mıdır bilemedim, hayatımda en zevk aldığım namazı kıldım.. En teslim olduğum.. 

Ben namaza dururken çember oluşturmuş amcalar, ağbilere imam Kur'an okuyordu.. Kalkıp  inen Camii perdesinin sesi.. Ve minik namaz mırıldanmaları.. 

Namazdan sonra havanın turunculaşmasını izlemek için sahile yürüdük. Minik sandviçler hazırlamıştım sohbetimize onlar eşlik etti. 

Balık tutan amca.. Sallanan gemiler.. Martıların sabah mahmurluğu.. İşlerine yetişmeye çalışanlar.. Denizin ufak çarpıntıları.. Buğulu İstanbul..






5 Ekim 2011 Çarşamba

22:00

22:00 

Okuldan yeni gelmişim... Yatağıma uzanmış, macimi kucaklamışım... İki kapağında açık olduğu dolabın kanatlarında ceketlerim ve bornozum asılmış... Komodinin üstünde koldan yeni çıkarılmış saat, parfüm, yeni dönem hiç kullanılmamış su bardağı, ametist taşı, sünger, yüzük, 3 su şişesi kapağı , cam şişe Hamidiye su, mealler, Godiva ve beyaz kadife bir kutu... 

İçimde hiç bişey yapmama isteği...